İngilizce Organ İsimleri ve Türkçe Karşılıkları

İngilizce öğrenirken en önemli konulardan biri de şüphesiz kelime öğrenmektir. Hatta öyle ki, gramer yapılarına hakim olsanız bile, kelime bilmeden cümle kurmak imkansızdır.Yine bir kelime serisi yazımızla, bu kez İngilizce organ isimleri ile sizinleyiz.

İngilizce öğrenirken en önemli konulardan biri de şüphesiz kelime öğrenmektir. Hatta öyle ki, gramer yapılarına hakim olsanız bile, kelime bilmeden cümle kurmak imkansızdır.

İNTER İNGİLİZCE

İNGİLİZCE KONUŞMA UYGULAMASI

  • Amerikalı native eğitmenlerle,
  • Seviyene uygun programla,
  • Seçtiğin eğitmenle seçtiğin saatte,
  • Konuşmak istediğin konuyla,
  • Her ders sonrası değerlendirmeyle
  • İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLA!
Android: İngilizce Konuşma Pratiği | iOS: İngilizce Konuşma Pratiği

Yine bir kelime serisi yazımızla, bu kez İngilizce organ isimleri ile sizinleyiz. İngilizce organ isimleri seviyelere göre ilkokul 1. Sınıftan, ortaokul 5. Sınıfa kadar karşımıza çıkmaktadır. Hatta öyle ki detaylı organ isimleri lise düzeyinde de öğretilmekte, bunlarla ilgili performans ödevleri de sıklıkla verilmektedir. 

Duyu Organlarının İngilizce Karşılıkları     

Duyu organları, insanların görebildiği, koklayabildiği, duyabildiği, tadabildiği, dokunabildiği veya hissedebildiği vücut organlarıdır. Beş duyu organı gözler (görmek için), burun (koklamak için), kulaklar (işitme için), dil (tatmak için) ve deridir (dokunmak veya hissetmek için).

Duyu Organlarının Önemi

  • Duyular önemlidir çünkü yaşadığımız dünyayı algılamamıza izin verirler.
  • Beş duyumuz görme duyumuz (aynı zamanda görüş olarak da bilinir), koku alma (koklama), işitme (duyma), tat (tat alma) ve dokunma (hissetme).
  • Bir duyu, daha sonra yorumlanan ve buna göre yanıtlanan uyaranları tespit etme yeteneğimizdir.
  • Duyusal kapasiteye sahip tek canlı insanlar değildir; hayvanların da duyuları vardır.
  • Duyusal yetenek dereceleri türler arasında değişir. Bazı hayvanların koku alma duyusu diğerlerinden daha zayıftır. Bazılarının daha keskin bir görme duyusu vardır, vb.
  • Duyu organları, vücudun bu duyusal yeteneklere erişen ve bilinçli olmamıza ve çevremize tepki vermemize yardımcı olan organlarıdır.
  • Duyu organına bağlı olarak iki tür reseptör vardır: genel reseptörler ve özel reseptörler.
  • Deride ve kaslarda genel reseptörler bulunur.
  • Özel reseptörler fotoreseptörler (gözlerde), kemoreseptörler (ağız ve burunda) ve mekanoreseptörler (kulaklarda) şeklindedir.

EYES (GÖZLER)

Eyes duyu organlarından biri olan “gözler” anlamına gelmektedir. İngilizcede “göz” organı, özel olarak tek bir gözden bahsedilmediği sürece “eyes” olarak kullanılmaktadır. Aşağıda eyes örnek cümleler ve anlamları yer almaktadır.

Örnek Cümleler:

  • My mother’s eyes are beautiful. They are blue.

Annemin gözleri çok güzeldir. Onlar mavi.

  • My doctor told that my eyes need glasses.

Doktor, gözlerimin gözlüğe ihtiyacı olduğunu söyledi.

Eyes İle İlgili Diğer Önemli Kelimeler:

See: görmek

  • I can see so many beautiful flowers in our garden of the summer house.

Yazlık evin bahçesinde bir sürü güzel çiçek görebilirim.

Sight: görme yetisi, görme yeteneği

  • Her sight was damaged after the horrible accident.

Korkunç kazadan sonra, görme yetisi hasar gördü.

Eyelid: göz kapağı

  • He has a very characteristic eyelid.

Onun çok karakteristik göz kapakları var.

Eyelashes: kirpikler

  • My sister has beautiful, long and black eyelashes.

Kız kardeşimin güzel, uzun ve siyah kirpikleri vardır.

Eyebrow: kaş

  • I draw only one thick green eyebrow to my monster at my art class.

Resim dersimde, canavarıma sadece bir tane kalın yeşil kaş çizdim.

Pupil: göz bebeği

  • We learnt parts of an eye in our Biology class; pupil is one of them.

Biyoloji dersinde gözün kısımlarını öğrendik. Göz bebeği onlardan biri.

Dilate: büyümek (göz kapağının büyümesi)

  • If you put a person into a dark room, their pupils dilate.

Eğer bir insanı karanlık bir odaya koyarsanız, göz bebekleri büyür.

İris: iris

  • Iris is the colorful part of an eye.

İris gözün renkli kısmıdır.

Retina: retina

  • Retina is located on the back part of an eye.

Retina gözün arka kısmında yer alır.

Cornea: kornea

  • Cornea is the transparent surface in front of the eye.

Kornea gözün ön kısmındaki şeffaf yüzeydir.

Optic nerve: optik sinir

  • Optic nerves connect the eyes to the brain.

Optik sinirler gözleri beyine bağlar.

Sclera: göz akı, gözün beyaz kısmı

  • Sclera is the white part of the eye.

Sclera gözün beyaz kısmıdır.

EARS (KULAKLAR)

İngilizcede kulak “ear” anlamına gelmektedir. “Ears” ise “kulaklar” demektir. İngilizcede “kulak” organı da tıpkı göz gibi, özel olarak tek bir kulaktan bahsedilmediği sürece “ears” olarak kullanılmaktadır. Aşağıda ears örnek cümleler ve anlamları yer almaktadır.

Örnek Cümleler:

  • Dogs can hear even very low voices and noices thanks to their sensitive ears.

Köpekler hassas kulakları sayesinde çok düşük sesleri ve gürültüleri bile duyabilirler.

  • The girl has very characteristic ears.

Kızın çok karakteristik kulakları var.

Ears İle İlgili Diğer Önemli Kelimeler:

Hear: duymak

  • The old man cannot hear properly. So everybody speak loudly with him.

Yaşlı adam düzgün duyamıyor. Bu yüzden herkes onunla yüksek sesle konuşuyor.

anvil: kulaktaki örs kemiği

  • The anvil is an inner part of an ear.

Örs kemiği kulağın içinde bir kısımdır.

(as) deaf as a post: duvar gibi sağır

  • The man is as deaf as a post. He can’t hear even one word.

Adam duvar gibi sağır. Neredeyse tek bir kelime bile duyamıyor.

audio: ses, işitme

  • The audio system of the computer is so developed that you can hear even very low voices.

Bilgisayarın ses sistemi o kadar gelişmiş ki, çok düşük sesleri bile duyabiliyorsunuz.

auditory: İşitsel, işitme ile ilgili

  • Our teacher uses so many auditory materials in our English classes.

Öğretmenimiz İngilizce derslerimizde bir sürü işitsel materyal kullanıyor.

auditory nerve: İşitme siniri

  • Auditory nerves are very sensitive, so you need to be careful.

İşitme sinirleri çok hassastır bu yüzden dikkatli olmalısın.

aural: kulak veya duyma organına ait

  • There were some aural problems with the newborn.

Yeni doğanın bazı işitsel problemleri vardı.

cochlea: koklea, kulak salyangozu

  • We learnt cochlea which is a part of an ear today.

Bugün kulağın bir kısmı olan koklea’yı öğrendik.

deaf: sağır

  • The deaf man asked for help to load money to his account but no one knew sign language.

Sağır adam hesabına para yatırmak için yardım istedi ama kimse işaret dili bilmiyordu.

deafen: kulağını sağır etmek

  • The music will almost deafen me!

Muzik neredeyse kulaklarımı sağır edecek!

deaf mute: sağır ve dilsiz kişi

  • Teacher asked the student why she had never answered to her questions without knowing that she was deaf mute.

Öğretmen onun sağır ve dilsiz olduğunu bilmeden öğrenciye neden sorularına cevap vermediğini sordu.

earache: kulak ağrısı

  • I had a terrible earache last week, but I feel better now.

Geçen hafta berbat bir kulak ağrım vardı ama şimdi daha iyi hissediyorum.

eardrum: kulak zarı

  • If you clean your ears in the wrong way, you can hurt your eardrum.

Eğer kulaklarını yanlış bir şekilde temizlersen kulak zarına zarar verebilirsin.

earlobe: kulak memesi

  • Earlobe is a term that people use while giving instructions for cooking.

Kulak memesi kıvamı, insanların yemek tarifi verirken kullandıkları bir kavram.

earplug: kulak tıkacı, kulak koruyucu

  • If you can’t sleep in a noisy environment, you can use earplug.

Sesli bir ortamda uyuyamıyorsan, kulak tıkacı kullanabilirsin.

ear trumpet: kulak borusu

  • There is a problem with his ear trompet.

Onun kulak borusunda bir problem var.

earwax: Kulak kiri

  • You need to clean your ears regularly to prevent earwax.

Kulak kirini önlemek için kulaklarını düzenli olarak temizlemelisin.

Eustachian tube: östaki borusu

  • Eustachian tube is a part of an ear.

Östaki borusu kulağın bir parçasıdır.

external ear: dış kulak

  • External ear is the outer part of the ear.

Dış kulak, kulağın dış kısmıdır.

hammer: çekiç kemiği

  • We learnt the location of hammer in an ear today.

Bugün bir kulaktaki çekiç kemiğinin yerini öğrendik.

hard of hearing: ağır işiten

  • My grandmother is hard of hearing and we try to help her.

Büyükannem ağır işitiyoruz ve biz de ona yardımcı olmaya çalışıyoruz.

hearer: dinleyici

  • Hearers of the concert were so excited, and they were applausing.

Konserdeki dinleyiciler çok heyecanlıydı ve alkışlıyorlardı.

hearing: duyma, duyuş

  • Her hearing ability is very developed.

Onun duyma yeteneği çok gelişmiş.

hearing aid: işitme cihazı

  • My grandfather uses a hearing aid in order to hear properly.

Benim büyükbabam düzgün duyabilmek için işitme cihazı kullanıyor.

hearing-impaired: işitme engelli

  • The little girl was hearing-impaired from birth.

Küçük kız doğuştan işitme engelliydi.

helix: dış kulak kanalı

  • He needs an operation because of the shape of his helix.

Dış kulak kanalı yüzünden bir ameliyat olması gerekiyor.

incus: ortakulakta örs kemiği

  • The incus is located in the middle ear.

Örs kemiği orta kulakta yer alır.

inner ear: iç kulak

  • Inner ear problems are needed to be taken seriously.

İç kulak problemleri ciddiye alınmalıdır.

lip-read: dudak okuma

  • One of my students is deaf mute; he reads lip.

Öğrencilerimden biri sağır ve dilsiz ve dudak okuyor.

lobe: kulak kepçesi

  • She does not make her hair ponytail because of her ear lobes.

Kulak kepçeleri yüzünden saçlarını at kuyruğu yapmıyor.

lug: argoda kulak

  • His lugs hear almost nothing!

Kulakları neredeyse hiçbir şey duymuyor!

lughole: Kulak deliği

  • Her lughole is closed sos he can’t use any earring.

Kulak deliği kapanmış bu yüzden küpe kullanamıyor.

the malleus: kulaktaki çekiç kemiği

  • Malleus is a part of an ear.

Çekiç kemiği kulağın bir parçasıdır.

middle ear: orta kulak

  • Otisis media is a disease about middle ear.

Otisis media (orta kulak iltihabı) orta kulak ile ilgili bir hastalıktır.

outer ear: dış kulak

  • Outer ear is the outer side of an ear.

Dış kulak bir kulağın dış kısmıdır.

pinna: kulak kepçesi

  • She had surgery because she was uncomfortable with her pinna.

Kulak kepçesinden rahatsız olduğu için bir ameliyat oldu.

stapes: üzengi kemiği

  • We learned the location of stapes in biology lesson.

Biyoloji dersinde üzengi kemiğinin yerini öğrendik.

vestibule: kulağın kemik labirentinin ana boşluğu

NOSE (BURUN)

İngilizcede burun “nose” anlamına gelmektedir. Aşağıda nose örnek cümleler ve anlamları yer almaktadır.

Örnek Cümle:

  • She has a very small nose.

Onun çok küçük bir burnu var.

  • Dogs have very sensitive nose.

Köpeklerin çok hassas burunları vardır.

Nose İle İlgili Diğer Önemli Kelimeler:

smell: koklamak

  • I can smell something beautiful, what is your perfume?

Güzel bir koku alıyorum, parfümün nedir?

nostrils: burun delikleri

  • The nostrils of the man were such interesting that they were getting bigger while he was talking.

Adamın burun delikleri o kadar ilginçti ki o konuşurken büyüyorlardı.

septum: septum; burundaki bir bölüm

  • The septum of the girl was not in the correct shape.

Kızın septumu doğru şekilde değildi.

cartilage: kıkırdak

  • Some sports such as boxing may cause problems of cartilage.

Boks gibi bazı sporlar kıkırdakta sorunlara yol açabilir.

nasal cavity: nazal boşluk

  • Each person has a nasal cavity in their noses.

Her insanın burnunda bir geniz boşluğu bulunur.

trachea: soluk borusu, trake

  • The trachea is related to the nose as it is related to mouth.

Soluk borusu ağızla ilgili olduğu kadar, burunla da ilgilidir.

mucous: mukus

  • Mucous is a kind of liquid which our noses produce.

Mukus, burunlarımızın ürettiği bir tür sıvıdır.

membrane: diyafram

  • Membrane is an organ which is related to our breathing system.

Diyafram, nefes alma sistemimizle alakalı bir organdır.

snot: sümük

  • The child said that his friend has snot in his nose.

Çocuk arkadaşının burnunda sümük olduğunu söyledi.

sneeze: hapşırmak

  • Holding your nose while sneezing can harm your brain.

Hapşırırken burnunu tutmak, beynine zarar verebilir.

Sniff: burun çekmek

  • She always sniffs when she has a cold.

Üşüttüğü zaman hep burnunu çeker.

TONGUE (DİL)

İngilizcede dil “tongue” anlamına gelmektedir. Aşağıda tongue örnek cümleler ve anlamları yer almaktadır.

  • Holding your tongue is a kind of social skill.

Dilini tutmak bir tür sosyal beceridir.

  • The dog tries to tell that he is hungry with his tongue out.

Köpek dili dışarıda aç olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Tongue İle İlgili Diğer Önemli Kelimeler:

Mouth: ağız

  • I draw a huge blue mouth to my monster.

Canavarıma devasa mavi bir ağız çizdim.

Taste: tat almak

  • I like tasting new things from different cultures.

Farklı kültürlere ait yeni şeyler denemeyi seviyorum.

Delicious: lezzetli

  • My mother’s dishes are so delicious that my friends always want to have dinner at our house.

Annemin yemekleri öyle lezzetli ki, arkadaşlarım her zaman bizim evimizde yemek yemek istiyor.

Spit: tükürmek; tükürük

  • He spits while he is speaking because of his tooth dental brace.

Diş teller yüzünden konuşurken tükürüyor.

Saliva: salya; salya akıtmak

  • Our dog salivas when we sit at the table.

Biz masaya oturduğumuzda köpeğimiz salya akıtıyor.

Esophagus: yutak, yemek borusu

  • She went to the emergency room because of the nut blocked into the esophagus.

Yemek borusuna kaçan fındık yüzünden acil servise gitti.

Frenulum: dil gemciği

  • He had an operation because of his short lingual frenulum.

Kısa dil gemiciği yüzünden bir ameliyat geçirdi.

taste buds: tat alıcıları

  • After having Covid 19, she is having trouble with her taste buds.

Covid 19 geçirmesinden sonra, tat alıcıları ile sorun yaşıyor.

adenoids: lenf bezleri

  • Her adenoids do not work well, that is why she uses medicine.

Onun lenf bezleri düzgün çalışmıyor, bu yüzden de ilaç kullanıyor.

SKIN (DERİ)

İngilizcede deri “skin” anlamına gelmektedir. Aşağıda skin örnek cümleler ve anlamları yer almaktadır.

  • She has a pale skin.

Onun soluk bir ten rengi var.

  • So many people is discriminated because of their skin colour.

Bir çok insan, ten rengi yüzünden ayrıştırılıyor.

Skin İle İlgili Diğer Önemli Kelimeler:

Feel: hissetmek

  • Feeling the real love is the most important thing.

Gerçek sevgiyi hissetmek, en önemli şey.

Pale: solgun

  • The disease causes a pale skin.

Hastalık soluk bir ten rengine yol açıyor.

Aged: yaşlanmış, yıllanmış

  • His skin has aged so much that he uses a lot of anti-aging creams.

Onun cildi çok yaşlanmış olduğu  için birçok yaşlanma karşıtı krem kullanıyor.

Blistered: kabarık

  • The blistered on his chin has always bothered him.

Çenesindeki kabarıklık onu hep rahatsız etmiştir.

Clear: temiz

  • I really wonder how her skin is always clear.

Onun cildinin nasıl her zaman bu kadar temiz olduğunu gerçekten merak ediyorum.

Dry: kuru

  • The pharmacy sells a lot of new products for dry skins.

Eczane kuru ciltler için birçok yeni ürün satmaktadır.

Freckled: çilli

  • They are looking for freckled actors for a new role in a movie.

Bir filmde yeni bir rol için çilli oyuncular arıyorlar.

Flawless: kusursuz

  • Even if she is 65, my grandmother has a flawless skin.

65 yaşında olsa bile anneannemin cildi kusursuz.

Puffy: kabarık

  • She has puffy cheeks.

Onun kabarık yanakları var.

Porcelain: porselen

  • I found old pictures of my mother; she had a skin like porcelain.

Annemin eski resimlerini buldum; porselen gibi bir cildi varmış.

Smooth: düzgün

  • Thanks to my new cream, my skin is smoother now.

Yeni kremim sayesinde, cildim şimdi daha pürüzsüz.

İngilizce İç Organlar, Türkçeleri ve Cümle Örnekleri      

İngilizcede “iç organ”, “internal organ” şeklinde yazılmaktadır. İç organların tümünü aşağıda Türkçeleri ile birlikte ve örnek cümlelerle listeledik:

Brain: Beyin

  • Her brain works differently; she is very good at math.

Onun beyni farklı çalışıyor, matematikte çok iyi.

Uvula: küçük dil

  • Uvula is located in the back of mouth.

Küçük dil, ağzın arka tarafında yer almaktadır.

Pharynx: yutak

  • The mouth opens into a muscular pharynx.

Ağız, kaslı bir yutağa açılır.

Tonsil: bademcik

  • The doctor says that the boy needs to have an operation from his tonsil.

Doktor çocuğun bademciklerinden ameliyat olması gerektiğini söylüyor.

Gullet / esophagus: gırtlak, boğaz

  • As he spoke, he slid the sword through the woman’s gullet and released her.

Konuşurken, kılıcı kadının boğazından geçirdi ve onu serbest bıraktı.

Windpipe / Trachea: soluk borusu

  • The trachea divides into two bronchi.

Soluk borusu iki bronşa ayrılır.  

Heart: kalp

  • So many people die from heart attack around the world.

Dünya etrafında bir sürü insan kalp krizinden ölüyor.

Liver: karaciğer

  • Liver wholly or partially contained in the visceral mass.

Karaciğer tamamen veya kısmen viseral kitlede bulunur.

Lung: akciğer

  • Her lungs have suffered from cigarette since she was 19.

19 yaşından beri ciğerleri sigaradan muzdarip.

Capillaries: kılcal damarlar

  • The capillaries sometimes extend into the epidermis itself.

Kılcal damarlar bazen epidermisin kendisine uzanır.

Kidney: böbrek

  • He has so many diseases because of his genetic problems.

Kalıtsal sorunları yüzünden bir sürü böbrek hastalığı var.

Stomach: karın

  • Endometriosis is a disease which may occur in stomach.

Endometriosis, karında ortaya çıkabilen bir hastalıktır.

Spleen: dalak

  • The woman who has a problem with her spleen appealed to emergency room.

Dalağında problem olan kadın acil servise başvurdu.

Pancreas: Pankreas

  • The pancreas has two lobes or branches, the long one passing to the left and reaching the spleen, and the shorter reaches right lobe.

Pankreasın iki lobu veya dalı vardır, uzun olanı sola geçip dalağa ulaşır ve kısa olanı sağ loba ulaşır.

Gall bladder: safrakesesi

  • The man will have a gallbladder surgery.

Adam safrakesesinden ameliyat olacak.

Duodenum: onikiparmakbağırsağı

  • The doctor said that she had had a problem with her duodenum.

Doktor, kadının onikiparmak bağırsağında bir sorun olduğunu söyledi.

Colon: kalın bağırsak

  • In order to avoid problems with the colon, you should eat a healthy diet.

Kalın bağırsak sorunları yaşamamak için sağlıklı beslenmelisiniz.

Appendix: apandis

  • The patient, whose appendix had ruptured, was immediately taken to surgery.

Apandisti patlayan hasta acilen ameliyata alındı.

Rectum: rectum, kalın bağırsak

  • She is a doctor experienced in rectum surgeries.

Rektum ameliyatları konusunda tecrübeli bir doktordur.

Anus: anüs, makat

  • The pharmacist recommended a cream for fissure in anus.

Eczacı makattaki çatlamalar için bir krem önerdi.

Bladder: idrar torbası

  • It was found that the bladder had ruptured after a traffic accident.

Trafik kazasından sonra idrar torbasının patladığı anlaşıldı.

Small intestine: ince bağırsak

  • Today we learned what small intestine does at school.

Bugün okulda ince bağırsağın ne işe yaradığını öğrendik.

Large intestine:  kalın bağırsak

  • Large intestine and small intestine are complementary parts of the body.

Kalın bağırsak ve ince bağırsak vücutta birbirini tamamlayan parçalardır.

İngilizce Dış Organlar, Türkçeleri ve Cümle Örnekleri

İngilizcede “dış organ”, “external organ” şeklinde ifade edilmektedir. Dış organların tümünü aşağıda Türkçeleri ile birlikte ve örnek cümlelerle listeledik:

Head: baş

  • Make sure you cover your head when it is cold.

Soğuk olduğunda başınızı kapattığınızdan emin olun.

Face: yüz, surat

  • The baby has an angelic face.

Bebeğin melek gibi bir yüzü vardı.

Hair: saç

  • The furniture is covered with cat hair.

Mobilya kedi tüyleri ile kaplıydı.

Ear: kulak

  • My brother complained of the loud music because he has sensitive ears.

Erkek kardeşim hassas kulakları yüzünden yüksek sesli müzikten şikayetçi oldu.

Neck: boyun

  • He broke his neck after falling off the horse.

Attan düştükten sonra boynunu kırdı.

Forehead: alın

  • Her forehead is such wide that she prefers to use fringe.

Alnı o kadar geniş ki, kahkül kullanmayı tercih ediyor.

Beard: sakal

  • I can’t imagine you with a beard,” she finally said.

Seni sakallı hayal edemiyorum, “dedi sonunda.

Eye: göz

  • My brother has got beautiful blue eyes.

Benim erkek kardeşimin mavi güzel gözleri var.

Nose: burun

  • Some dogs can find murderers with their nose.

Bazı köpekler burnuyla katilleri bulabilirler.

Mouth: ağız

  • He draws a huge monster with a scary mouth.

Korkunç ağızlı kocaman bir canavar çiziyor.

Chin: çene

  • His chin is very characteristic.

Onun çenesi çok karakteristiktir.

Shoulder: omuz

  • Her baby is sleeping on her shoulder.

Bebeği onun omzunda uyuyor.

Elbow: dirsek

  • Wash your elbows well when you have a shower. They look dirty.

Duş alırken dirseklerini iyi yıka. Kirli görünüyorlar.

Arm: kol

  • Your arms are so long, can you reach that shelf for me?

Senin kolların çok uzun, benim için şu rafa uzanır mısın?

Chest: göğüs

  • There is an ache on my chest. I guess I must see a doctor.

Göğsümde bir ağrı var. Sanırım bir doktor görmem lazım.

Armpit: koltuk altı

  • In order to prevent bad smells in your armpits, you should have a shower regularly.

Koltuk altınızdaki kötü kokuların önüne geçmek için, düzenli olarak duş almanız lazım.

Teeth: Dişler

  • In order to have healthy teeth, you need to see your dentist regularly.

Sağlıklı dişlere sahip olmak için düzenli olarak diş hekiminize görünmeniz gerekir.

Wrist: El bileği

  • The woman had thin wrists.

Kadının incecik el bilekleri vardı.

Foot: Ayak

  • There was a problem with his left foot so he could not play in the match.

Sağ ayağında bir problem vardı, bu yüzden maçta oynayamadı.

Ankle: Ayak bileği

  • She hurt her ankle in football training.

Futbol antremanında ayak bileğini incitti.

Hip: Kalça

  • He went to the hospital for prolonged pain in his hip.

Kalçasında uzun süredir devam eden ağrı yüzünden hastaneye gitti.

Face: Yüz

  • What is wrong with her face? It looks yellowish.

Onun yüzünün nesi var? Sarımsı görünüyor.

Bone: Kemik

  • The child’s bones are really strong.

Çocuğun kemikleri gerçekten de güçlü.

Throat: Boğaz

  • She has a sore throat because of the cold water.

Soğuk sudan dolayı boğaz ağrısı var.

Back: Sırt

  • He screamed as, ahh my back, while he was trying to lift his wife’s suitcase.

Karısının bavulunu kaldırmaya çalışırken, ahh sırtım diye bağırdı.

Cheek: Yanak

  • I love playing with this little girl’s cheeks.

Bu küçük kızın yanaklarıyla oynamayı seviyorum.

Knee: Diz

  • The man kneed before the woman to apologise.

Adam kadının önünde özür dilemek için diz çöktü.

Nail: Tırnak

  • It is so hard to cut the nails of a newborn.

Yeni doğmuş bir bebeğin tırnaklarını kesmek çok zordur.

Lip: Dudak

  • The woman’s lips were constantly cracking.

Kadının dudakları sürekli çatlıyordu.

Shoulder: Omuz

  • Her shoulders had collapsed because of the burdens she carried.

Taşıdığı yükler yüzünden omuzları çökmüştü.

Finger: Parmak

  • She has very fragile fingers.

Onun çok kırılgan parmakları var.

Leg: Bacak

  • His left leg was injured in a volleyball match.

Voleybol maçında sol bacağı incindi.

Neck: Boyun, Boğaz

  • The necklace on her neck was shining.

Boynundaki kolye parlıyordu

Vücut Parçalarının İngilizce İsimleri ve Cümle Örnekleri

Vücut parçaları dediğimizde ise daha detaylı parçalar, iç ya da dış organ kategorisine alamadığımız organlar devreye giriyor. İngilizce Sözcük ezberlerken bu kelimelerin tümünü cümle içinde kullanmalısınız. Biz de yardımcı olması adına bu kelimeleri Türkçesi ile birlikte ve Cümle örneği kullanarak sizinle paylaşıyoruz:

Forearm: ön kol

  • We learned that there is a damage to his forearm

Ön kolunda bir hasar olduğunu öğrendik

Wrist: el bileği

  • The bracelet did not fit her arm because the woman’s wrists were too thin.

Kadının el bilekleri çok ince olduğu için bilezik koluna uymadı.

Back: sırt

  • She decided to go to the doctor because of her back pain.

Sırt ağrıları yüzünden doktora gitmeye karar verdi.

Navel: göbek deliği

  • When his father saw the piercing in his navel, he went crazy.

Babası göbek deliğindeki piercingi görünce çılgına döndü.

Toes: ayak ucu; ayak parmağı

  • She was dressed in red from head to toe.

Baştan ayak ucuna kadar kırmızı giyinmişti.

Ankle: ayak bileği

  • The man has not been able to walk for a long time due to pain in his ankles

Adam ayak bileklerindeki ağrı nedeniyle uzun zamandır yürüyemiyor

Instep: ayağın üst kısmı

  • I have a rash on my instep.

Ayağımın üst kısmında kızarıklık var.

Toenail: ayak tırnağı

  • Her toenails were so long she looked like a terrible witch.

Onun ayak tırnakları öyle uzundu ki, korkunç bir cadıya benziyordu.

Waist: bel

  • Pain in her back was preventing her from doing any work.

Belindeki ağrı onun herhangi bir iş yapmasına engel oluyordu.

Abdomen: karın

  • The healing process of abdominal surgeries is always difficult.

Karın ameliyatlarının iyileşme süreci her zaman zorlu olur.

Hip: kalça

  • He will not be able to do sports for a long time due to a dislocation in his hip.

Kalçasındaki çıkık sebebiyle uzun süre spor yapamayacak.

Thigh: uyluk

  • Thigh is located in the waist area of ​​the body.

Uyluk vücudun bel bölgesinde yer alır.

Thumb: baş parmak

  • His wife is doing the kitchen work because his thumb is broken.

Baş parmağı kırıldığı için mutfak işlerini karısı yapıyor.

Index finger: işaret parmağı

  • Students raise their index finger to speak to the teacher.

Öğrenciler öğretmenden söz almak için işaret parmağını kaldırıyor.

Middle finger: orta parmak

  • Raising the middle finger is considered an insult in some cultures.

Orta parmak kaldırmak bazı kültürlerde hakaret sayılmaktadır.

Ring finger: yüzük parmağı

  • The wedding ring is worn on the ring finger.

Evlilik yüzüğü yüzük parmağına takılır.

Little finger: serçe parmak

  • The smallest finger in the hand is the little finger.

Eldeki en küçük parmak serçe parmaktır.

Palm: avuç içi

  • When he is excited, his palms sweat.

Heyecanlandığı zaman elleri terler.

Knuckle: parmak eklemi

  • Thanks to the knuckles, we can move our fingers.

Parmak eklemleri sayesinde parmaklarımızı hareket ettirebiliyoruz.

Fingernail: el tırnağı

  • It is really hard to cut the fingernails of a baby.

Bir bebeğin el tırnaklarını kesmek gerçekten de çok zordur.

Skeleton: İskelet

  • Our skeleton helps us to move our body.

İskeletimiz vücudumuzu hareket ettirmemize yardım eder.

Calf: Baldır

  • The muscles in his calves are quite prominent from exercising for a long time.

Uzun süre spor yapmaktan baldırlarındaki kaslar oldukça belirgin halde.

Spine, backbone: Omurga, belkemiği

  • In order not to damage the spine during first aid, a person with first aid knowledge should help.

İlkyardım sırasında omurganın hasar görmemesi için ilkyardım bilgisi olan kişi yardım etmeli.

Skull: Kafatası

  • Some children are afraid of seeing skull.

Bazı çocuklar kafatasını görmekten korkarlar.

Blade: Kürek kemiği

  • She went to the massage because her shoulder blades were aching.

Kürek kemiği ağrıdığı için masaja gitti.

Veins: Damarlar

  • His veins are so visible that you can see them from the outer of his skin.

Damarları o kadar görünür ki, onları derisinin dışından görebiliyorsun.

Knuckle / Joint: Eklem

  • He has been unable to move for a long time due to pain in his joints.

Eklemlerindeki ağrılar yüzünden uzun süredir hareket edemiyor.

Ribcage: Göğüs kafesi

  • He is afraid of heart attack because of the ache on his ribcage.

Göğüs kafesindeki ağrı nedeniyle kalp krizinden korkuyor.

Belly, tummy: Göbek

  • He started on a diet to get rid of his belly.

Karnından kurtulmak için diyete başladı.

Rib: Kaburga

  • The traffic accident was so severe that all of her ribs were broken.

Trafik kazası öyle şiddetliydi ki bütün kaburgaları kırılmıştı.

Collarbone: Köprücük kemiği

  • In the biology class, we learned where the collarbone is located.

Biyoloji dersinde köprücük kemiğinin bulunduğu yeri öğrendik.

Tibia: Kaval kemiği

  • He broke his tibia while doing sports.

Spor yaparken kaval kemiğini kırdı.

Breast: Göğüs

  • The woman was hospitalized on suspicion of a heart attack due to the burning in her breast.

Kadın göğsündeki yanma sebebiyle kalp krizi şüphesiyle hastaneye kaldırıldı.

Pelvis: Leğen kemiği

  • She has severe pain in the pelvis area during her menstrual period.

Regl döneminde pelvis bölgesinde çok şiddetli ağrı çekiyor.

Heel: Topuk

  • Today I learned the legend about Achilles’ heel in history class.

Bugün tarih dersinde Aşil’in topuğu hakkındaki efsaneyi öğrendim.

Spinal cord: Omurilik

  • When she went to the doctor, she was diagnosed with spinal curvature.

Doktora gittiğinde omurilik eğriliği teşhisi aldı.

İNTER İNGİLİZCE

İNGİLİZCE KONUŞMA UYGULAMASI

  • Amerikalı native eğitmenlerle,
  • Seviyene uygun programla,
  • Seçtiğin eğitmenle seçtiğin saatte,
  • Konuşmak istediğin konuyla,
  • Her ders sonrası değerlendirmeyle
  • İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLA!
Android: İngilizce Konuşma Pratiği | iOS: İngilizce Konuşma Pratiği

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İNGİLİZCE KONUŞMA UYGULAMASI