İngilizce Düzensiz Fiiller (Irregular Verbs) Konu Anlatımı ve Örnekleri
İngilizcede birçok fiil kipi kullanmak için fiillerin geçmiş hallerinin bilinmesi gerekir. Tüm fiillerin bir temel formu yani "mastar" denilen formu (örneğin, look, do, play) vardır. "Düzenli fiiller" ya da regularverbsolarak adlandırılan fiillerin çoğu, aynı kalıbı takip eder ve kelime sonunda -edtakısı kullanılarak geçmiş zaman ve geçmiş zaman fiilioluşturulur.
İngilizcede birçok fiil kipi kullanmak için fiillerin geçmiş hallerinin bilinmesi gerekir. Tüm fiillerin bir temel formu yani “mastar” denilen formu (örneğin, look, do, play) vardır. “Düzenli fiiller” ya da regularverbsolarak adlandırılan fiillerin çoğu, aynı kalıbı takip eder ve kelime sonunda -edtakısı kullanılarak geçmiş zaman ve geçmiş zaman fiilioluşturulur. Bununla birlikte, farklı sonları olan fiiller vardır ve bunlara ‘Düzensiz fiiller’ ya da irregularverbsdenir. İşte örneklerle birlikte “düzenli ve düzensiz fiillerin nasıl öğrenileceği ve bunların nasıl hatırlanacağına dair bazı ipuçları.
İNTER İNGİLİZCEİNGİLİZCE KONUŞMA UYGULAMASI
- Amerikalı native eğitmenlerle,
- Seviyene uygun programla,
- Seçtiğin eğitmenle seçtiğin saatte,
- Konuşmak istediğin konuyla,
- Her ders sonrası değerlendirmeyle
- İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLA!
İngilizce Fiil Formlarına Genel Bakış
Öncelikle makalede, İngilizcede yer alan fiillere genel anlamda bakılacaktır.
İngilizce’deki her fiilin bir mastar yani temel formu, -ing formu, simple past formu ve past participle formu olabilir.
Temel ya da mastar formu aşağıdakiler için kullanılır:
Present simple tense: Örneğin; “They live in Rome.”
Infinitive: Örneğin; “I want to learn English.”
Aşağıdakiler için -ing formunu (veyagerund) kullanılır:
ContinuousTense’ler:
Present Continuous Tense; Örneğin. “She is working.”
Fiillerin isim olarak kullanılması; Örneğin, ” Swimming is good for you.”
Past participle ise şu amaçlarla kullanılır:
Present perfect gibi perfect tense’ler söz konusu ise kullanılır. Örneğin; “I have finished”
Passive Form. Örneğin, “It was made in Japan.”
Adjectives (sıfatlar) söz konusu ise kullanılır. Örneğin. “The chair is broken.”
Öğrenme ipuçları
Peki, tüm bu düzensiz fiilleri öğrenmenin en iyi yolu nedir?
Okurken, dinlerken, izlerken yeni bir fiil görüldüğünde dikkat edilmelidir.
Bulunan her yeni fiil için örnekler oluşturulmalıdır.
Düzensiz fiillerle ilgili alıştırmalar çevrimiçi yapılmalıdır veya bir İngilizce Testi ile İngilizce seviyesi test edilmelidir.
İngilizce bir günlük tutulmalı ve her gün yapılan birkaç şey yazılmalıdır.
Mutlaka kitap okunmalıdır. Kitaplar past formlardaki fiillerle doludur, bu yüzden okumak, pratik yapmak ve gözden geçirmek için gerçekten yararlı bir yoldur.
Bir seferde birkaç düzensiz fiil öğrenmeye odaklanılmalıdır.
Düzenli ve düzensiz fiilleri kullanma konusunda ekstra pratik yapılmalıdır.
İngilizce IrregularVerbs (Düzensiz Fiiller) Tablosu
V1 Base Form of Verb | V2 Past Simple | V3 PastParticiple | Anlamları |
be (is, am,are) | was, were | been | Olmak |
beat | beat | beaten | dövmek |
become | became | become | olmak |
begin | began | begun | başlamak |
bend | bent | bent | Bükmek |
bet | bet | bet | Bahse girmek |
bid | bid | bid | Teklif etmek |
bite | bit | bitten | ısırmak |
blow | blew | blown | üflemek |
break | broke | broken | kırmak |
bring | brought | brought | getirmek |
build | built | built | inşa etmek |
burn | burned/burnt | burned/burnt | yanmak |
buy | bought | bought | Satın almak |
catch | caught | caught | yakalamak |
choose | chose | chosen | Seçmek |
come | came | come | gelmek |
cost | cost | cost | Mal olmak |
cut | cut | cut | kesmek |
dig | dug | dug | kazmak |
dive | dove | dived | Dalış yapmak |
do | did | done | yapmak |
draw | drew | drawn | çizmek |
dream | dreamed/dreamt | dreamed/dreamt | Rüya görmek |
drive | drove | driven | sürmek |
drink | drank | drunk | İçmek |
eat | ate | eaten | yemek |
fall | fell | fallen | düşmek |
feel | felt | felt | hissetmek |
fight | fought | fought | Kavga etmek |
find | found | found | bulmak |
fly | flew | flown | uçmak |
forget | forgot | forgotten | unutmak |
forgive | forgave | forgiven | affetmek |
freeze | froze | frozen | donmak |
get | got | gotten | almak |
give | gave | given | vermek |
go | went | gone | Gitmek |
grow | grew | grown | büyümek |
hang | hung | hung | asmak |
have | had | had | Sahip olmak |
hear | heard | heard | duymak |
hide | hid | hidden | saklamak |
hit | hit | hit | vurmak |
hold | held | held | tutmak |
hurt | hurt | hurt | canını yakmak |
keep | kept | kept | Tutmak |
know | knew | known | bilmek |
lay | laid | laid | uzanmak |
lead | led | led | öncülük etmek |
leave | left | left | ayrılmak |
lend | lent | lent | ödünç vermek |
let | let | let | İzin Vermek |
lie | lay | lain | Yalan söylemek |
lose | lost | lost | kaybetmek |
make | made | made | Yapmak |
mean | meant | meant | anlamına gelmek |
meet | met | met | buluşmak |
pay | paid | paid | ödemek |
put | put | put | koymak |
read | read | read | okumak |
ride | rode | ridden | binmek |
ring | rang | rung | Çalmak (zil) |
rise | rose | risen | yükselmek |
run | ran | run | koşmak |
say | said | said | söylemek |
see | saw | seen | görmek |
sell | sold | sold | satmak |
send | sent | sent | göndermek |
show | showed | shown | göstermek |
shut | shut | shut | kapatmak |
sing | sang | sung | şarkı söylemek |
sit | sat | sat | oturmak |
sleep | slept | slept | uyumak |
speak | spoke | spoken | konuşmak |
spend | spent | spent | harcamak |
stand | stood | stood | ayakta durmak |
swim | swam | swum | yüzmek |
take | took | taken | almak |
teach | taught | taught | öğretmek |
tear | tore | torn | yırtmak |
tell | told | told | anlatmak |
think | thought | thought | düşünmek |
throw | threw | thrown | atmak |
Understand | understood | understood | anlamak |
wake | woke | woken | uyanmak |
wear | wore | worn | giyinmek |
win | won | won | kazanmak |
write | wrote | written | yazmak |
Düzensiz Fiiller İngilizcede Hangi Zamanlar ile Kullanılır?
Düzenli fiiller ve düzensiz fiiller için zamanların temel yapısı tamamen aynıdır (be fiili hariç). Tek fark, normal fiillerde simplepast ve pastparticiple her zaman aynı olması (worked, worked gibi), fakat düzensiz fiillerde simplepast ve pastparticiple’ınher zaman aynı olmamasıdır (sing, sang gibi). Ama yapı aynıdır.
Bu da konuyu anlama aşamasında oldukça yardımcı olmaktadır.
Aşağıda örnek fiil olarak go fiilinin temel formu ile irregular verb olarak kullanılacak tense’leri incelenebilir.
Tabloda;
olumlu (+)
olumsuz (-)
soru (?) şeklinde kodlanmıştır.
Temel yapı:
+ | positive | özne + to be + main verb |
– | negative | özne + to be + not + main verb |
? | question | To be + özne + main verb |
Aşağıda ise go fiilinin tense’lere göre kullanımı bulunmaktadır.
temel V1 | pastsimple V2 | pastparticiple V3 | presentparticiple -ing |
go | went | gone | going |
Tüm tense’ler ile olumlu, olumsuz ve soru kullanımları ve örnek cümleleri:
Tense (go) | Past | present | future | |
SIMPLE do + base exceptfuture: will + base | + | I did go I went | I do go I go | I will go |
– | I did not go | I do not go | I will not go | |
? | Did I go? | Do I go? | Will I go? | |
CONTINUOUS be + ing | + | I wasgoing. | I am going. | I will be going. |
– | I was not going. | I am not going. | I will not be going. | |
? | Was I going? | Am I going? | Will I be going? | |
PERFECT have + past participle | + | I had gone | I have gone | I will have gone. |
– | I had not gone. | I have not gone. | I will not have gone. | |
? | Had I gone? | Have I gone? | Will I have gone? | |
CONTINUOUS PERFECT havebeen + ing | + | I had been going | I have been going | I will have been going |
– | I had not been going | I have not been going | I will not have been going | |
? | Had I been going? | Have I been going? | Will I have been going? |
İngilizce Düzenli Fiiller
Fiiller, biçimlerini değiştirebildikleri için İngilizcenin diğeröğelerinden biraz farklıdır. Bazen sonlara ekler eklenir (-ed veya -ing gibi) ve bazen de fiilin kendisi farklı bir kelimeye dönüşür (run ve ran gibi).
Düzenli fiiller, sonuna “d” veya “ed” harfini alarak geçmiş zamanı oluşturan fiillerdir.
Fiil tense’leri basit haliyle incelenecek olursa;
Past tense fiileri: Geçmişte geçen fiiller.
Present tense fiilleri: Şimdiki zamanda geçen fiiller.
Future tense fiilleri: Gelecekte yer alacak fiiller.
En yaygın fiillerden bazıları ise düzensiz fiillerdir ve bu fiillerin geçmiş zamanını oluşturmak için ezberlenmeleri gerekir. Düzensiz fiiller söz konusu olduğunda, sadece kelimenin sonuna “d” veya “ed” eklemek şeklinde değişmezler.
Fakat düzenli (regular) fiillere geri dönülecek olursa; bu fiiller söz konusu olduğunda, geçmiş zaman ve şimdiki zaman, düzenli fiilleri anlamak için gerekli olan zamanlardır.
Aşağıdaki düzenli fiil örneklerinde geçmiş ve şimdiki zaman fiillerinin örnekleri yer almaktadır.
Düzenli Fiil Örnekleri
Çok fazla düzenli fiil olduğu için bazı örnekler aşağıda cümle örnekleri ile listelenmiştir.
Ask–asked
back–backed
chase–chased
chew–chewed
depend–depended
decide–decided
employee–employed
excuse–excused
fade–faded
fold–folded
gaze-gazed
guess-guessed
hand–handed
hunt–hunted
join–joined
joke–joked
kick-kicked
laugh-laughed
call -called
play – played
fill – filled
kill – killed
Yukarıdaki örneklerde normal fiiller hem şimdiki zamanlarında hem de geçmiş zamanlarında gösterilmiştir. Bu normal fiillerin geçmiş zamanını yapmak için gerekli olan tek şey sonuna “d” veya “ed” eklemek.
Örnek Cümleler ve Anlamları
-My mother asked me whether I wanted to go to the summer party or not.
(Annem yaz partisine gitmek isteyip istemediğimi sordu.)
-The car backed to the gas station and that was how police arrested the man.
(Araç benzin istasyonuna geri döndü ve polis adamı bu sayede tutukladı.)
-The lawyer chased a case that would make him famous and known in his field.
(Avukat kendi alanında onu bilinir ve ünlü edecek olan davanın peşindeydi.)
-The little girl had chewed the gum before her mother shouted at her.
(Küçük kız annesi ona bağırmadan önce sakızı çiğnedi.)
-The research depended on the previous research in the literature. (Araştırma, literatürdeki önceki araştırmalara dayanıyordu.)
-My friend decided to go to Paris for his master education.
(Arkadaşım yüksek lisans eğitimi için Paris’e gitmeye karar verdi.)
-According to data, the company employed one hundred and fifty three employers in 2015.
(Verilere göre şirket, 2015 yılında yüz elli üç işçi istihdam etti.)
-I excused him becuase of his unkind behaviour at the party.
(Partideki kaba davranışları yüzünden onu affettim.)
-The current government had faded obviously since the increase in prices of this year.
(Şu anki hükümet, bu yılki fiyat artışlarından beri bariz gözden düştü.)
-She folded the paper so I could not see if the signature had belonged to her.
(Kadın kağıdı katladı, bu yüzden imzanın ona ait olduğunu göremedim.)
-She felt uncomfortable because while she was waiting at the bank, the man in Brown gazed her for a long time.
(Kadın kendini rahatsız hissetti çünkü bankada beklerken kahverengi kıyafetli adam uzun süre gözlerini ona dikti.)
-I guessed almost all of the correct answers while I was watching “Millionaire”.
(Kim Milyoner Olmak İster programını izlerken, hemen hemen tüm doğru yanıtları tahmin ettim.)
-They handed three students for their university education as a family.
(Aile olarak üç öğrenciye üniversite eğitimleri için yardımcı oldular.)
-The man hunted the rabbit for dinner.
(Adam akşam yemeği için tavşan avladı.)
-I joined last three meetings but I can say that none of them was efficient enough.
(Son üç toplantıya da katıldım fakat şunu söyleyebilirim ki hiçbiri yeteri kadar verimli değildi.)
-My brother joked at his wedding dinner but his father in law did not like the way he spoke.
(Erkek kardeşim düğün yemeğinde şaka yaptı fakat kayın pederi onun konuşma şeklini çok sevmedi.)
-The little boy kicked the ball after his father had called him for the breakfast.
(Küçük çocuk babası onu kahvaltıya çağırmadan önce topa vurdu.)
-We laughed so much while we were watching our father doing a funny dance.
(Babamızın komik dans edişini izlerken çok güldük.)
-I called the police when I saw the man was trying to force a women in front of my eyes.
(Bir adamın gözlerimin önünde bir kadını zorladığını gördüğümde polisi aradım.)
-He played at the play ground with other kids around.
(O etrafta diğer çocuklar varken oyun alanında oyun oynadı.)
-The students filled in the blanks in the exam according to the instructure of their teacher.
(Öğrenciler öğretmenlerinin yönergeleri doğrultusunda sınavda boşlukları doldurdu.)
-The man killed the other man without any hesitation.
(Adam diğer adamı tereddüt bile etmeden öldürdü.)
İngilizce Düzensiz Fiiller ile Cümle Örnekleri
-be (is, am,are) / was, were / been: olmak
Örnek cümle:
Present: I am a student. (Ben bir öğrenciyim.)
Past: I was a student. (Ben bir öğrenciydim.)
Pastparticiple: I havebeen a student. (Ben öğrenci oldum.)
-Beat / beat / beaten: dövmek
Örnek cümle:
Present: The man beats the woman almost everyday.
(Adam kadını neredeyse her gün dövüyor.)
Past: The man beat the woman yesterday then the police arrived.
(Adam dün kadını dövdü ve sonra polis geldi.)
Past participle: The man has beaten the woman and that is why she decided to divorce.
(Adam kadını dövmüştü ve bu yüzden kadın boşanmaya karar verdi.)
-Become / became / become: olmak
Örnek cümle:
Present: The world becomes worst day by day.
(Dünya günden güne kötüleşiyor.)
Past: Her daughter became very ill last month.
(Onun kızı geçen ay çok hasta oldu.)
Past participle: He has become a malicious person after the accident.
(Kazadan sonra çok kötü bir insan olmuştu.)
-Begin / began / begun: başlamak
Örnek cümle:
Present: Then the woman begins to cry.
(Sonra kadın ağlamaya başlar.)
Past: The woman began to cry.
(Kadın ağlamaya başladı.)
Pastparticiple: The woman has begun to cry.
(Kadın ağlamaya başlamıştı.)
-Bend / bent / bent: Bükmek
Örnek cümle:
Present: You kiss the wrist if you can’t bend it.
(Bükemediğin bileği öpeceksin.)
Past: The wind bent thetree.
(Rüzgar ağacı büktü.)
Past participle: She has bent her favourite umbrella and now she does not know what to do.
(Kadın en sevdiği şemsiyesini bükmüştü ve şimdi ne yapacağını bilmiyordu.)
-Bet / bet / bet: bahse girmek
Örnek cümle:
Present: I bet you can’t win the race.
(Bahse girerim yarışı kazanamazsın.)
Past: She bet that he loves her friend.
(Kadın, adamın arkadaşına aşık olduğuna dair iddiaya girdi.)
Past participle: He has bet for a newgame.
(Adam yeni bir oyun için bahse girdi.)
-Bid / bid /bid: teklif etmek
Örnek cümle:
Present: I bid you carry it to him.
(Bunu ona taşımanı teklif ediyorum.)
Past: They bid them goodnight and climbed the stairs.
(Onlara iyi akşamlar dileyip merdivenlerden çıktılar.)
Pastparticiple: He has bid the giants to release him.
(Devlere onu serbest bırakmasını teklif etti.)
-Bite / bit / bitten: ısırmak
Örnek cümle:
Present: “The dog will try to bite me,” he thought.
(“Köpek beni ısırmayı deneyecek” diye düşündü adam.)
Past: She bit her lips to keep them from shaking.
(Dudaklarının titremesine engel olmak için onları ısırdı.)
Past participle: I saw that her fingernails are bitten off.
(Gördüm ki tırnakları yenmişti.)
-Blow / blew / blown: esmek, üflemek, fışkırtmak
Örnek cümle:
Present: The guy can hardly remember to blow his nose.
(Şu adam burnunu zar zor çekmeyi hatırlıyor.)
Past: She blew out a breath.
(Kadın bir nefes verdi.)
Past participle: It must have blown off in the storm.
(Fırtınada uçurulmuş olmalı.)
-Break / broke / broken: kırmak
Örnek cümle:
Present:The wind breaks the window.
(Rüzgar pencereyi kırar.)
Past: The wind broke the window.
(Rüzgar pencereyi kırdı.)
Past participle: The wind has broken the window.
(Rüzgar pencereyi kırmıştı.)
-Bring / brought / brought: getirmek
Örnek cümle:
Present: He brings his books with him.
(O, kitaplarını da beraberinde getirir.)
Past: He brought his books with him.
(O, kitaplarını da beraberinde getirdi.)
Past participle: He has brought his boks withhim.
(O, kitaplarını da beraberinde getirir.)
-Build / built / built: inşa etmek
Örnek cümle:
Present: The man builds beautiful buildings.
(Adam güzel binalar inşa eder.)
Past: The man built a beautiful building.
(Adam güzel bir bina inşa etti.)
Past participle: The man has built a beautiful building.
(Adam güzel bir bina inşa etmişti.)
-burn / burned/burnt / burned/burnt: yanmak
Örnek cümle:
Present: She burns her hands.
(Kadın ellerini yakar.)
Past:She burnt her hands.
(Kadın ellerini yaktı.)
Past participle: She has burnt her hands.
(Kadın ellerini yakmıştı.)
-buy / bought / bought : satın almak
Örnek cümle:
Present: My mother buys flowers for herself.
(Annem kendine çiçek alır.)
Past: My mother bought flowers for herself.
(Annem kendine çiçek aldı.)
Past participle: My mother has bought flowers for herself.
(Annem kendine çiçek almıştı.)
-catch / caught / caught: yakalamak
Örnek cümle:
Present: The dog catches the cat.
(Köpek kediyi yakalar.)
Past: The dog caught the cat.
(Köpek kediyi yakaladı.)
Past participle: The dog has caught the cat.
(Köpek kediyi yakalamıştı.)
-choose / chose / chosen: Seçmek
Örnek cümle:
Present: The teacher chooses the best student for the competition.
(Öğretmen yarışma için en iyi öğrenciyi seçer.)
Past: The teacher chose the best student for the competition.
(Öğretmen yarışma için en iyi öğrenciyi seçti.)
Past participle: The teacher has chosen the best student for the competition.
(Öğretmen yarışma için en iyi öğrenciyi seçmişti.)
-Come / came / come: gelmek
Örnek cümle:
Present: He comes to the stage.
(Adam sahneye gelir.)
Past: He came to the stage.
(Adam sahneye geldi.)
Past participle: He has come to the stage.
(Adam sahneye gelmişti.)
-cost / cost / cost: mal olmak
Örnek cümle:
Present: It costs 30 dollars.
(Bu ürün 30 dolar ediyor.)
Past: It cost 30 dollars.
(Bu ürün 30 dolar etti.)
Past participle: It has cost 30 dollars.
(Bu ürün 30 dolar etmişti.)
-cut / cut / cut: kesmek
Örnek cümle:
Present: The man cuts his hair by himself.
(Adam saçını kendi kesiyor.)
Past: The man cut his hair by himself.
(Adam saçını kendi kesti.)
Pastparticiple: The man has cut his hair by himself.
(Adam saçını kendi kesmişti.)
-dig / dug / dug: kazmak
Örnek cümle:
Present: He digs the ground.
(Adam toprağı kazar.)
Past: He dug the ground.
(Adam toprağı kazdı.)
Past participle: He has dug the ground.
(Adam toprağı kazmıştı.)
-dive / dove / dived: dalış yapmak
Örnek cümle:
Present: The woman dives every month.
(Kadın her gün dalar.)
Past: The woman dove yesterday.
(Kadın dündaldı.)
Past participle: The woman has dived.
(Kadın dalmıştı.)
-do / did / done: yapmak
Örnek cümle:
Present: She always does the same thing.
(O her zaman aynı şeyi yapıyor.)
Past: She did the same thing.
(O aynı şeyi yaptı.)
Past participle: She has done the same thing.
(O aynı şeyi yapmıştı.)
-draw / drew / drawn: çizmek
Örnek cümle:
Present: She draws beautiful paintings.
(O güzel resimler çizer.)
Past:She drew a beautiful painting.
(O güzel bir resim çizdi.)
Past participle: She has drawn a beautiful painting.
(O güzel bir resim çizmişti.)
-dream / dreamed / dreamt / dreamed / dreamt: rüya görmek, hayal kurmak
Örnek cümle:
Present: I dream a beautiful world.
(Güzel bir dünyanın hayalini kuruyorum.)
Past: I dreamt a beautiful world.
(Güzel bir dünyanın hayalini kurdum.)
Past participle: I have dreamt a beautiful world.
(Güzel bir dünyanın hayalini kurmuştum.)
-drive / drove / driven: araba sürmek
Örnek cümle:
Present:The man drives so fast.
(Adam çok hızlı araba kullanıyor.)
Past:The man drove so fast.
(Adam çok hızlı araba kullandı.)
Past participle: The man has driven so fast.
(Adam çok hızlı araba kullanmıştı.)
-drink / drank / drunk: İçmek
Örnek cümle:
Present: He drinks a bottle of water.
(O bir şişe su içer.)
Past: He drank a bottle of water.
(O bir şişe su içti.)
Past participle: He has drunk a bottle of water.
(O bir şişe su içmişti.)
-eat / ate / eaten: yemekyemek
Örnek cümle:
Present: She eats a lot of vegetable.
(O çok fazla sebze yer.)
Past:She ate a lot of vegetable.
(O çok fazla sebze yedi.)
Past participle: She has eaten a lot of vegetable.
(O çok fazla sebze yemişti.)
-fall / fell / fallen: düşmek
Örnek cümle:
Present: The leaves fall down.
(Yapraklar yere düşer.)
Past: The leaves fell down.
(Yapraklar yere düştü.)
Past participle: The leaves have fallen down.
(Yapraklar yere düşmüştü.)
-feel / felt / felt: hissetmek
Örnek cümle:
Present: She feels very bad in the evenings.
(O akşamları kendini kötü hisseder.)
Past: She felt very bad in the evening.
(O akşam kendini kötü hissetti.)
Past participle: She has felt very bad in the evening.
(O akşam kendini kötü hissetmişti.)
Fight / fought / fought : kavga
Örnek cümle:
Present: The boy fights with his friends.
(Çocuk arkadaşlarıyla kavga ediyor.)
Past: The boy fought with his friends.
(Çocuk arkadaşlarıyla kavga etti.)
Past participle: The boy fought with his friends.
(Çocuk arkadaşlarıyla kavga etmişti.)
-find / found / found: bulmak
Örnek cümle:
Present: She finds fiction books very interesting.
(O, macera kitaplarını çok ilginç buluyor.)
Past: She found this book very interesting.
(O, bu kitabı çok ilginç buldu.)
Past participle: She found this book very interesting.
(O, bu kitabı çok ilginç bulmuştu.)
-fly / flew / flown: uçmak
Örnek cümle:
Present: I believe I can fly.
(Uçabileceğime inanıyorum.)
Past: I flied to Australia last week.
(Geçen hafta Avustralya’ya uçtum.)
Past participle: He has flown to Australia.
(O Avustralya’ya uçmuştu.)
-forget / forgot / forgotten: unutmak
Örnek cümle:
Present: He forgets to take his pills.
(O ilaçlarını içmeyi unutuyor.)
Past: He forgot to take his pills.
(O ilaçlarını içmeyi unuttu.)
Past participle: He has forgotten to take his pills.
(O ilaçlarını içmeyi unutmuştu.)
-forgive / forgave / forgiven: affetmek
Örnek cümle:
Present:She forgives everybody in her life.
(O, hayatındaki herkesi affediyor.)
Past: She forgave everybody in her life.
(O, hayatındaki herkesi affetti.)
Past participle: She has forgotten everybody in her life.
(O, hayatındaki herkesi affetmişti.)
-freeze / froze / frozen : donmak
Örnek cümle:
Present: Her nose freezes in the winters.
(Kışları onun burnu donar.)
Past: Her nose froze in cold weather.
(Soğuk havada onun burnu dondu.)
Past participle: Her nose was frozen literally.
(Onun burnu kelimenin tam anlamıyla donmuştu.)
-get / got / gotten: almak
Örnek cümle:
Present: He gets his boss’s clothes from dry cleaner.
(O, patronunun kıyafetlerini kuru temizlemeden alıyor.)
Past: He got his boss’s clothes from dry cleaner.
(O, patronunun kıyafetlerini kuru temizlemeden aldı.)
Past participle: He has gotten his boss’s clothes from dry cleaner.
(O, patronunun kıyafetlerini kuru temizlemeden almıştı.)
-give / gave / given: vermek
Örnek cümle:
Present: She gives beautiful gifts to her mother.
(O, annesine güzel hediyeler alır.)
Past: She gave a beautiful gift to her mother.
(O, annesine güzel bir hediye aldı.)
Past participle: She has given a beautiful gift to her mother.
(O, annesine güzel bir hediye almıştı.)
-go / went / gone: gitmek
Örnek cümle:
Present: My friend goes to Finland every summer.
(Benim arkadaşım her yaz Finlandiya’ya gider.)
Past: My friend went to Finland last summer.
(Benim arkadaşım geçen yaz Finlandiya’ya gitti.)
Past participle: My friend has gone to Finland.
(Benim arkadaşım Finlandiya’ya gitmişti.)
-grow / grew / grown: büyümek
Örnek cümle:
Present: The tree grows very fast.
(Ağaç çok hızlı büyüyor.)
Past: The tree grew very fast.
(Ağaç çok hızlı büyüdü.)
Past participle: The tree has grown so fast.
(Ağaç çok hızlı büyümüştü.)
hang / hung / hung : asmak
Örnek cümle:
Present: She hangs her jacket in front of the door.
(O, ceketini kapının önüne asar.)
Past: She hung her jacket in front of the door.
(O, ceketini kapının önüne astı.)
Past participle: She has hung her jacket in front of the door.
(O, ceketini kapının önüne asmıştı.)
-have / had / had : Sahip olmak
Örnek cümle:
Present: I have two pets.
(Benim iki tane evcil hayvanım var.)
Past: I had two pets.
(Benim iki tane evcil hayvanım vardı.)
Past participle: I have had two pets.
(Benim iki tane evcil hayvanım vardı.)
-hear / heard / heard: duymak
Örnek cümle:
Present: The boy hears the sound of wind in his room.
(Çocuk odasında rüzgarın sesini duyuyor.)
Past: The boy heard the sound of wind in his room.
(Çocuk odasında rüzgarın sesini duydu.)
Past participle: The boy has heard the sound of the wind in his room.
(Çocuk odasında rüzgarın sesini duymuştu.)
-hide / hid/ hidden: saklamak
Örnek cümle:
Present: The man hides his money behind the picture frame.
(Adam parasını resim çerçevesinin arkasına saklıyor.)
Past: The man hid his money behind the picture frame.
(Adam parasını resim çerçevesinin arkasına sakladı.)
Past participle: The man has hidden his money behind the picture frame.
(Adam parasını resim çerçevesinin arkasına saklamıştı.)
-hit / hit / hit: vurmak
Örnek cümle:
Present: Remember to hit the ball to win the game.
(Oyunu kazanmak için topa vurmayı unutma.)
Past: He hit the ball.
(Adam topa vurdu.)
-Hold / held / held: tutmak
Örnek cümle:
Present: He holds his breath.
(O, nefesini tutuyor.)
Past: He held his breath.
(O, nefesini tuttu.)
Past Participle: He has held his breath.
(O, nefesini tutmuştu.)
-Hurt / hurt / hurt: canını yakmak
Örnek cümle:
Present: It hurts me to touch a hot surface.
(Sıcak bir yüzeye dokunmak benim canımı yakıyor.)
Past: It hurt me to touch a hot surface.
(Sıcak bir yüzeye dokunmak benim canımı yaktı.)
Past Participle: It has hurt me to touch a hot surface.
(Sıcak bir yüzeye dokunmak benim canımı yakmıştı.)
Keep / kept / kept: Tutmak
Örnek cümle:
Present: He keeps her secrets.
(O, kadının sırlarını tutuyor.)
Past: He kept her secrets.
(O, kadının sırlarını tuttu.)
Past participle: He has kept her secrets.
(O, onun sırlarını tuttu.)
-know / knew / known: bilmek
Örnek cümle:
Present: She knows how to handle the situation.
(O, durumla nasıl başa çıkabileceğini biliyor.)
Past: She knew how to handle the situation.
(O, durumla nasıl başa çıkacağını biliyordu.)
Past Participle: She has known how to handle the situation.
(O, durumla nasıl başa çıkacağını biliyordu.)
-Lay / laid / laid: uzanmak
Örnek cümle:
Present: He lays down.
(O, uzanıyor.)
Past: He laid down.
(O, uzandı.)
Past Participle: He has laid down.
(O, uzanmıştı.)
-lead / led / led: öncülük etmek
Örnek cümle:
Present: The manager leads his employees.
(Müdür, işçilerine liderlik ediyor.)
Past: The manager led his employees.
(Müdür, işçilerine liderlik etti.)
Past Participle: The manager has lead his employees.
(Müdür, işçilerine liderlik etti.)
-leave / left / left: ayrılmak
Örnek cümle:
Present: The man leaves the room.
(Adam odadan ayrılır.)
Past: The man left the room.
(Adam odadan ayrıldı.)
Past Participle: The man has left the room.
(Adam odadan ayrıldı.)
-lend / lent / lent: ödünç vermek
Örnek cümle:
Present: Martin lends his books to his friends.
(Martin kitaplarını arkadaşlarına ödünç veriyor.)
Past: Martin lent his books to his friend.
(Martin kitaplarını arkadaşına ödünç verdi.)
Past participle: Martin has lent his books to his friend.
(Martin kitaplarını arkadaşına ödünç verdi.)
-let / let / let: İzin Vermek
Örnek cümle:
Present: John lets his son to use his phone.
(John, oğluna telefonu kullanması için izin veriyor.)
Past: John let his son to use his phone.
(John, oğluna telefonu kullanması için izin verdi.)
Past participle: John has let his son to use his phone.
(John, oğluna telefonu kullanması için izin verdi.)
-lose / lost / lost: kaybetmek
Örnek cümle:
Present: Neil always loses his keys.
(Neil her zaman anahtarlarını kaybeder.)
Past: Neil lost his keys.
(Neil anahtarlarını kaybetti.)
Past participle: Neil has lost his keys.
(Neil anahtarlarını kaybetmişti.)
-make / made / made: Yapmak
Örnek cümle:
Present: She makes an appointment for the doctor every week.
(O, her hafta doktordan randevu alır.)
Past: She made an appointment for the doctor last week.
(O, geçen hafta doktordan randevu aldı.)
Past participle: She has made an appointment for the doctor.
(O, geçen hafta doktordan randevu almıştı.)
-mean / meant / meant: anlamına gelmek
Örnek cümle:
Present: Julia does not mean something bad.
(Julia kötü bir şey demek istemiyor.)
Past: Julia did not mean something bad.
(Julia kötü bir şey demek istemedi.)
Past participle: Julia has not meant something bad.
(Julia kötü bir şey demek istememişti.)
-meet / met / met: karşılamak
Örnek cümle:
Present: She meets with her students at weekends.
(O, hafta sonları öğrencileri ile buluşuyor.)
Past: She met with her students at the weekend.
(O, hafta sonları öğrencileri ile buluştu.)
Past participle: She met with her students at the weekend.
(O, hafta sonları öğrencileri ile buluştu.)
-pay / paid / paid: ödemek
Örnek cümle:
Present: John pays his bills.
(John faturalarını öder.)
Past: John paid his bills.
(John faturalarını ödedi.)
Past participle: John paid his bills.
(John faturalarını ödemişti.)
-put / put / put: koymak
Örnek cümle:
Present: She puts her books on the table.
(Kadın kitaplarını masanın üzerine koyuyor.)
Past: She put her books on the table.
(Kadın kitaplarını masanın üzerine koydu.)
Past participle: She has put her books on the table.
(Kadın kitaplarını masanın üzerine koymuştu.)
Read / read / read: okumak
Örnek cümle:
Present: Brad reads horror books.
(Brad korku kitapları okur.)
Past: Brad read a horror book.
(Brad bir korku kitabı okudu.)
Past participle: Brad has read a horror book.
(Brad bir korku kitabı okumuştu.)
-ride / rode / ridden: binmek
Örnek cümle:
Present: She rides a horse.
(O ata biner.)
Past: She rode a horse.
(O, ata bindi.)
Past Participle: She has ridden the horse.
(O, ata binmişti.)
-ring / rang / rung: çalmak (telefon)
Örnek cümle:
Present: The company phone rings in the mornings.
(Sabahları şirket telefonu çalar.)
Past: The company phone rang in the morning.
(Sabahleyin şirket telefonu çaldı.)
Past participle: The company phone has rung in the morning.
(Sabahleyin şirket telefonu çalmıştı.)
-rise / rose / risen: yükselmek
Örnek cümle:
Present: The sun rises.
(Güneş doğar)
Past: The sun rose.
(Güneş doğdu.)
Past participle: The sun has risen.
(Güneş doğmuştu.)
-run / ran / run: Çalıştırmak
Örnek cümle:
Present: The boy is running in the street.
(Çocuk sokakta koşuyor.)
Past: The boy ran in the street.
(Çocuk sokakta koştu.)
Past participle: The boy has run in the street.
(Çocuk sokakta koşmuştu.)
-say / said / said: söylemek
Örnek cümle:
Present: He says that she is a smart girl.
(Adam, kızın zeki bir kız olduğunu söylüyor.)
Past: He said that she is a smart girl.
(Adam, kızın zeki bir kız olduğunu söyledi.)
Past participle: He has said that she is a smart girl.
(Adam, kızın zeki bir kız olduğunu söyledi.)
-see / saw / seen: görmek
Örnek cümle:
Present: The man sees his father in the car.
(Adam arabada babasını görür.)
Past: The man saw his father in the car.
(Adam arabada babasını gördü.)
Past participle: The man has seen his father in the car.
(Adam arabada babasını görmüştü.)
-sell / sold / sold: satmak
Örnek cümle:
Present: Julia sells flowers in the bazaar.
(Julia pazarda çiçek satıyor.
Past: Julia sold flowers in the bazaar.
(Julia pazarda çiçek sattı.)
Past participle: Julia has sold flowers in the bazaar.
(Julia pazarda çiçek satıyor.)
-send / sent / sent: gönderme
Örnek cümle:
Present: Tony sends letter to his girlfriend each week.
(Tony kız arkadaşına her hafta mektup göneriyor.)
Past: Tony sent letter to his girlfriend last week.
(Tony kız arkadaşına geçen hafta mektup gönerdi.)
Past participle: Tony has sent letter to his girlfriend.
(Tony kız arkadaşına mektup gönermişti.)
-show / showed / shown: göstermek
Örnek cümle:
Present: He always shows his pictures of university to his family.
(Ailesine sürekli üniversite resimlerini gösteriyor.)
Past: He showed his pictures of university to his family.
(Ailesine üniversite resimlerini gösterdi.)
Past participle: He has shown his pictures of university to his family.
(Ailesine üniversite resimlerini göstermişti.)
-shut / shut / shut: kapamak
Örnek cümle:
Present: Kelly shuts the door so fast that her mother wakes up each time.
(Kelly kapıyı o kadar hızlı kapatıyor ki annesi her seferinde uyanıyor.)
Past: Kelly shut the door so fast that her mother woke up.
(Kelly kapıyı o kadar hızlı kapattı ki annesi uyandı.)
Past participle: Kelly has shut the door so fast that her mother has waken up.
(Kelly kapıyı o kadar hızlı kapatmıştı ki annesi uyanmıştı.)
-sing / sang / sung: şarkı söylemek
Örnek cümle:
Present: The boy can sing songs in French.
(Çocuk Fransızca şarkılar söyleyebiliyor.)
Past: The boy sang songs in French.
(Çocuk Fransızca şarkılar söyledi.)
Past participle: The boy sang songs in French.
(Çocuk Fransızca şarkılar söyledi.)
-sit / sat / sat: oturmak
Örnek cümle:
Present: She sits in front of the window.
(Kadın pencerenin önünde oturur.)
Past: She sat in front of the window.
(Kadın pencerenin önünde oturdu.)
Past participle: She has sat in front of the window.
(Kadın pencerenin önünde oturmuştu.)
-sleep / slept / slept: uyumak
Örnek cümle:
Present: Robert sleeps with his favourite teddy bear.
(Robert en sevdiği ayıcığı ile uyur.)
Past: Robert slept with his favourite teddy bear.
(Robert en sevdiği ayıcığı ile uyudu.)
Past participle: Robert has slept with his favourite teddy bear.
(Robert en sevdiği ayıcığı ile uyumuştu.)
-speak / spoke / spoken: konuşmak
Örnek cümle:
Present: She speaks two different languages.
(Kadın iki farklı dil konuşuyor.)
Past: She spoke to the police.
(Kadın polisle konuştu.)
Past participle: She has spoken to the police.
(Kadın polisle konuşmuştu.)
-spend / spent / spent: harcamak
Örnek cümle: I spend so much Money on cosmetics.
(Kozmetiğe çok fazla para harcıyorum.)
-stand / stood / stood: ayakta durmak
Örnek cümle:
Present: He stands near the library.
(Adam, kütüphanenin yanında duruyor.)
Past: He stood near the library.
(Adam, kütüphanenin yanında durdu.)
Past participle: He has stood near the library.
(Adam, kütüphanenin yanında durmuştu.)
-swim / swam / swum: yüzmek
Örnek cümle:
Present: The woman swims in the pool at the weekends.
(Kadın hafta sonları havuzda yüzüyor.)
Past: The woman swam in the pool at the weekend.
(Kadın hafta sonu havuzda yüzdü.)
Past participle: The woman has swum in the pool at the weekend.
(Kadın hafta sonu havuzda yüzmüştü.)
-take / took / taken: almak
Örnek cümle:
Present: She takes all of her responsibility.
(Kadın tüm sorumluluğu alıyor.)
Past: She took all of her responsibility.
(Kadın tüm sorumluluğu aldı.)
Past participle: She has taken all of her responsibility.
(Kadın tüm sorumluluğu almıştı.)